Suça Sürüklenen Çocuklar İçin Cezaevinde Rehabilitasyon Tartışması
Suça sürüklenen çocuklara ilişkin 11. Yargı Paketi taslağı, Mattia Ahmet Minguzzi'nin öldürülmesiyle gündeme geldi. Uzmanlar, düzenlemelerin sistematik ihmaller yol açabileceği konusunda uyarıyor. Meclis gündemine gelecek düzenleme, çocuklara verilen cezaların yetersizliği tartışmalarını artırıyor. Pelin Ünker tarafından detaylıca incelenen konu çok önemli.
Pelin Ünker
Mattia Ahmet Minguzzi'nin öldürülmesi ile gündeme gelen suça sürüklenen çocuklara ilişkin 11. Yargı Paketi taslağında yer alan düzenlemeler uzmanlar göre sistematik ihmallere yol açabilir.
Suça sürüklenen çocuklara ilişkin düzenlemenin 11. Yargı Paketi'nde Meclis gündemine gelmesi bekleniyor.
Düzenleme, İstanbul'da 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi'nin akranları tarafından bıçaklanarak öldürülmesi sonrası "çocuklara verilen cezalar yetersiz" tartışmalarının büyümesiyle gündeme geldi. Olayın ardından Adalet Bakanlığı çocuk suçluluğuna ilişkin ceza sınırlarının gözden geçirileceğini açıkladı.
PekiTürkiye'de çocuk adalet sistemindeki mevcut eksiklikler neler, Meclis gündemine gelmesi beklenen yeni yargı paketi bu eksiklikleri gideren düzenlemeler içeriyor mu?
Hükümet, bazı suçlarda ceza üst sınırının artırılmasını da içeren taslağın "rehabilitasyonu önceleyen ama caydırıcılığı artıran dengeli bir model" olduğunu savunuyor. Ancak çocuk hakları savunucuları aynı fikirde değil.
Pakette sivil toplum temelli bir rehabilitasyon modeli ise yer almıyor. İnfaz sürecinde, yani kapalı kurum içinde psikososyal destek öngörülüyor.
Uzmanlar ise çocukların suça sürüklenmesini önleyecek erken uyarı ve destek mekanizmalarının zayıflığına işaret ediyor. Çocuk cezaevlerinin de bağımsız izlemeye açık olmadığını ifade ediyor.
Çocuk hakları alanında çalışan uzmanlara göre toplumun "bir daha hiçbir çocuk ölmesin" talebini karşılayabilmek için sosyal hizmetler ve önleyici politikalara odaklanılması gerekiyor.
Taslakta Türk Ceza Kanunu'nun 31. maddesinde yer alan "yaş küçüklüğü" hükümleri korunuyor. Ancak 15-18 yaş aralığında adam öldürme suçlarında ceza üst sınırının artırılması gündeme getiriliyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis gerektiren suçlarda cezanın 24 yıldan 27 yıla, müebbet gerektiren suçlarda ise 15 yıldan 18 yıla çıkarılması planlanıyor.
Taslakta çocukların yeniden suça sürüklenmesini önlemek amacıyla ceza infaz kurumlarında bireysel koşullara göre müdahale planları hazırlanması ve psikososyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi öngörülüyor.
Örgüt faaliyeti kapsamında çocukların araç olarak kullanılması halinde de örgüt yöneticilerine verilecek cezanın yarısından bir katına kadar artırılması hedefleniyor.
Ancak DW Türkçe'ye taslağı değerlendiren Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı (ÇAÇAv) Koordinatörü Avukat Şahin Antakyalıoğlu planlanan değişiklikleri eleştiriyor. Antakyalıoğlu'na göre ceza artışı talebi çocuk adalet sisteminin temel ilkeleriyle çelişiyor:
"Çocuk Adalet Sisteminde cezaların artırılması caydırıcı etki yaratmamaktadır. Bunun yerine önleyici hizmetlere odaklanılması gerekiyor. Kamu kurum ve kuruluşlarının yetki ve sorumluluklarını yerine getirmesi bakımından etkili denetim yapılmalı, ihmal edenlerle ilgili cezasızlık kültürü oluşmamalıdır."
Antakyalıoğlu, suça sürüklenen çocuklarla ilgili esas sorumluluğun Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Anayasa ve Çocuk Koruma Kanununa göre ilgili kamu kurumlarına ait olduğunu vurguluyor.
DW Türkçe'ye konuşan Fisa Çocuk Hakları Merkezi'nden Ezgi Orak da yeni paketteki yaklaşımın çocukları korumaktan çok cezalandırma eğilimi taşıdığı görüşünde:
"İlgili maddelerin rehabilite odaklı olduğu iddia edilse de doğrudan çocukların ceza ve suç ile ilişkisi odağında bir yaptırım değişikliği söz konusu ne yazık ki. Devletin yükümlülüğünü yerine getirmediği bir durumda çocuğu daha ağır cezalarla karşılamak, 'çocuğu koruma' değil, 'cezalandırma' refleksidir."
Hükümet düzenlemeyi "rehabilitasyon öncelikli" bir adım olarak tanımlasa da Antakyalıoğlu'na göre bu yaklaşım ceza artışıyla aynı pakette olduğunda inandırıcılığını kaybediyor:
"Cezaevleri/tutukevleri rehabilitasyon ortamları olamamaktadır. Çocuklar yönünden farklı modeller geliştirilmelidir. Cezaevine/eğitimevine girip çıkanlar tekrar suç işlemektedir. Bu yönüyle bu ortamlar sağaltım sağlamadığı gibi çocuklar infaz kurumunda yeni suç türlerini öğrenip yeniden suça sürüklenebiliyor."
Orak ise çocukların infaz kurumuna girmeden önce fark edilmesi gerektiğini vurguluyor:
"Türkiye'de çocukların suça sürüklenmesini önleyecek erken uyarı ve destek mekanizmaları büyük ölçüde yetersiz. Eğitim sistemi içinde rehberlik ve psikososyal destek birimleri sınırlı; sosyal hizmet ve çocuk koruma mekanizmaları ise erken müdahaleye imkan tanıyacak düzeyde koordineli çalışmıyor."
Ezgi Orak, şeffaflık eksikliğine de dikkat çekiyor. Türkiye'de çocukların hapishaneye girdikten sonra yeniden suçla ilişkilendirildiklerine dair göstergeler olduğuna işaret eden Orak, "Uluslararası araştırmalar da cezalandırmanın çocuklarda yeniden suçla ilişkilendirilme riskini artırdığını ortaya koyuyor. Ancak Türkiye'de bu konuda kapsamlı veriye ulaşmak neredeyse imkansız" diyor ve ekliyor:
"Çünkü çocuk cezaevleri gibi kapalı kurumlar bağımsız izlemeye açık değil. Adalet Bakanlığının paylaştığı sınırlı veriler bir sorunun varlığını gösterirken nedenlerini ve çözüm yollarını anlamamıza olanak tanımıyor."
Yeni düzenlemeyle 15-18 yaş grubunda ceza üst sınırının artırılması, çocukların yetişkin ceza sistemine daha fazla yaklaşması endişesini doğuruyor.
Orak'a göre bu değişiklik, çocukların gelişimsel farklılıklarını göz ardı eden bir yaklaşım olabilir:
"Ceza sınırlarının artırılması, çocukların yetişkin gibi yargılanmasına ve bazı vakalarda yetişkin cezaevlerinde tutulmalarına kadar uzanabilecek bir kapı aralar. Çocuk mahkemelerinin yetersizliği ve kamu personelinin çocuk odaklı yaklaşım eksikliği nedeniyle çocukların zaten 'çocuk olarak' yargılanamadığı bir gerçeklikte yaşıyoruz. Gelmesi beklenen yargı paketinde de bu ihmali derinleştiren düzenlemeler öne çıkıyor."
Antakyalıoğlu da aynı noktaya dikkat çekiyor:
"Cezalar çocuklar bakımından caydırıcı değildir. Artış nedeni yoksulluk, aile içi şiddet, bağımlılık, duygusal istismar, sevgi ve şefkat eksikliği, ruhsal hastalıklar vb olabilmektedir."
Taslakta, çocukların suçta araç olarak kullanılmasının önüne geçmek amacıyla örgüt yöneticilerine yönelik ceza artışı düzenlemesi yer alıyor. Antakyalıoğlu, bunun tek başına yeterli olmadığını vurguluyor:
"Bu yönde cezaların artırılması bir nebze cezasızlık düşüncesini değiştirebilir ancak yeterli değildir. Esas olan risk altında ve tehlikede olan çocukların izlem ve takibi yapılarak çocukların kullanılmasını önlemek. Çocuk ve ailesine hukuk okuryazarlığı sağlanmalı, çocuğun eğitim ortamından uzaklaşması önlenmelidir."
Orak ise sorumluluğun merkezine devletin sosyal hizmet kapasitesini yerleştiriyor:
"Öncelik kesinlikle sosyal hizmetlerde güçlenme yönünde olmalı. Koruyucu sosyal hizmetler ağı, aile desteği, eğitim-psiko-sosyal destek programları, topluluk temelli alternatif yöntemler. Yani çocukların yaşam koşulları, suçla ilişkilendirilmelerinin nedenleriyle birlikte ele alınmalı. Bir başka deyişle önce sosyal hizmetler ve önleyici politikalar, sonra yargısal düzenlemeler."
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2024'te kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla yani suça sürüklenme sebebiyle güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 202 bin 785 oldu.
2023'te bu sayı 178 bin 834 idi. Buna göre suça sürüklenen çocuk sayısı bir yılda yüzde 13 arttı.
Suça sürüklenen çocukların yüzde 40,4'üne yaralama, yüzde 16,6'sına hırsızlık, yüzde 8,2'sine uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, yüzde 4,6'sına ise tehdit suçları isnat edildi.
Antakyalıoğlu ve Orak'a göre cezaların artırılması kısa vadede kamuoyu baskısını hafifletse de çocuk suçluluğunun köklü nedenlerini çözmeye yetmeyecek.
Türkiye'de sosyal hizmet, eğitim ve erken müdahale mekanizmalarının zayıflığı; yoksulluk, aile içi şiddet ve bağımlılık gibi sorunların suça zemin hazırladığı belirtiliyor.
"Yeni yargı paketi, çocuğu merkeze aldığını ve ailelere, topluma karşı sorumluluk üstlendiğini iddia etse de, ailelerin ve toplumun asıl talebi nettir: Bir daha hiçbir çocuk yaşamını kaybetmesin" diyen Orak, "Gerçek çözüm, cezayı artırmakta değil; çocukları sistemin dışına itmeden, ihtiyaçlarını merkeze alarak destekleyen bütüncül bir çocuk koruma politikasını hayata geçirmekle mümkündür" diyor.
Haber Merkezi