Kadınların Yüksek Kazançları Erkek Özgüvenini Sarsıyor Mu?
Evde çocuk bakımıyla ilgilenen babalar, toplumun ve hatta ailelerinin tepkileriyle mücadele ediyor. "Evin hizmetçisi" yaftasıyla karşılaşanlar bile var. İlişkide kadının para kazanması, erkeklerin geleneksel rolleriyle ilgili algıları sarsıyor. Bu durum, ilişkilerde beklenmedik sorunlara yol açabiliyor.

Günümüzde, kadınların erkeklerden daha fazla kazanması giderek yaygınlaşıyor. Bu durum, ilişkilerde ve toplumda uzun süredir var olan güç dinamiklerini kökten değiştiriyor. Dave, "Bütün parayı eşimin kazanması gururuma dokunuyor," derken, Tom ise, "İnsanlara evde olduğumu söyleyince beni feminen sanıyorlar," diyerek bu yeni durumun yarattığı karmaşayı özetliyor. Bu erkekler, para kazananın kadın olduğu ilişkilerin etkilerini inceleyen bir araştırmaya katılanlardan sadece birkaçı.
Brendon ise ailesi tarafından "evin hizmetçisi" olarak yaftalanmaktan muzdarip. Bu durum, ev dışında bir işi olmayan ve geçimlerini kadın partnerlerinin sağladığı erkeklerin karşılaştığı önyargıları gözler önüne seriyor.
Araştırmalar, erkeklerin bu tür yargılarla karşılaşmasının temel nedeninin, toplumda uzun zamandır erkeklerin asıl para kazanan kişiler olduğu varsayımının hakim olmasından kaynaklandığını gösteriyor. Ancak artık daha fazla kadın erkek partnerlerinden daha çok kazanıyor ve bu durum, hem ev içindeki hem de toplumdaki güç dengelerini etkiliyor.
Değişen aile dinamiklerinin bu kadar sarsıcı olmasının temelinde, paranın güçle olan yakın ilişkisi yatıyor. Erkekler, bazı kesimlerin beklentilerine göre evin en çok kazananı olmadıklarında kendilerini güçsüz hissedebiliyorlar. Bu durum, zihinsel sağlık sorunlarına yol açabiliyor ve hatta boşanma olasılığını artırabiliyor.
Genel olarak, erkekler hala kadınlardan daha fazla kazanma eğiliminde ve çocuk sahibi evli çiftler arasında kadınlar, erkeklere kıyasla daha fazla çocuk bakımı ve ev işi yapıyor. Bu durum, toplumsal cinsiyet beklentilerinden kaynaklanabileceği gibi, bazen de daha çok kazananın kariyerinin öncelikli görülmesi ekonomik bir zorunluluk olabiliyor. Bu da kadınların yarı zamanlı veya esnek işlere yönelmesine neden olabiliyor.
Kadınların evi geçindiren taraf olma oranında artış yaşansa da, ücretli işe ve evdeki rollere yönelik toplumsal cinsiyet tutumları daha yavaş değişiyor. Kadınlar daha fazla kazansa bile, daha az kazanan erkek partnerlerine göre hala daha fazla ev işi ve çocuk bakımı yapıyorlar. Ve bazı yaş gruplarında toplumsal cinsiyet eşitliğine destek artmış olsa da, erkekler partnerlerinden daha az kazandıklarında daha düşük memnuniyet bildirmeye devam ediyorlar.
Peki bu sorun gerçekten ne kadar ciddi? Erkeklerin bu yeni gerçekliğe uyum sağlamaları nasıl sağlanabilir? Kadın partnerlerinin para kazanan taraf olması durumunun etkilerinden erkeklerin bahsetmesi bile hala biraz tabu.
Partnerlerinin kariyerini destekliyor olabilirler ama aynı zamanda hala "aileyi geçindiren" kişi olmadıkları için kendi rollerini yerine getiremediklerini hissedebilirler. Bu durum özellikle, iş kaybı ya da taşınma nedeniyle istemeden evde kalan babalar için geçerli.
Avustralyalı eski danışman Harry Bunton, işini kaybettikten sonra sosyal medyada "Bir erkek, koca ve baba olarak değerlerim etkilendi," diye yazdı. Bunton, bu durumun kendisi gibi erkeklerde neden bu kadar yüksek depresyon oranları olduğunu anladığını belirtiyor.
Bunton yaşam tarzındaki bu değişimi olumlu karşılamış olsa da, erkeklerin partnerlerine kıyasla ne kadar kazandıklarının zihinsel sağlıklarını etkileyebileceğini gösteren birçok araştırma mevcut. Örneğin, İsveç'te yapılan bir araştırma, kadınların erkek partnerlerinden fazla kazanmaya başladığı noktada, erkekler arasında zihinsel sağlık sorunlarının arttığını ortaya koydu.
KADINLARIN DAHA ÇOK KAZANMASININ ETKİLERİ
Durham Üniversitesi'nden Doç. Dr. Demid Getik, erkeklerin daha çok kazanması gerektiği yönündeki beklentilerin hala çok yaygın olduğunu belirtiyor. Diğer araştırmalar ise daha çok kazanan kadınların eşleri tarafından aldatılma olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar, bunun erkeklerin tehdit altına giren erkeklik kimliklerini yeniden tesis etmeye çalışmalarından kaynaklanıyor olabileceğini söylüyorlar.
İşsiz kalan erkeklerin, işsiz kadınlara kıyasla daha yüksek depresyon oranlarına sahip olduğu görülüyor. Bunun olası bir açıklaması, kadınların genellikle iş dışında daha güçlü sosyal bağlara sahip olması. Bu nedenle evde kalan babalar, genellikle evde kalan annelere göre daha izole durumda oluyor.
Para kazanan kadınlar genellikle hırslı ve kariyer odaklı olarak stereotipleştirilse de, birçok durumda bu, erkeğin işini kaybetmesinden kaynaklanıyor ve beraberinde ekonomik stresi getiriyor. Araştırmalar, sadece kadının çalıştığı çiftlerde hane halkı gelirinin, para kazananın erkek olduğu çiftlere kıyasla daha düşük olduğunu gösteriyor.
ÇÖZÜM YOLLARI VE POZİTİF YÖNLER
Erkekler ücretli işlerinden ayrıldıklarında, bu durum ailenin geneli üzerinde olumlu etkiler de yaratabiliyor. Örneğin, babalar geçmişe kıyasla çocuklarıyla daha fazla vakit geçiriyor ve evde kalan babaların çocuklarıyla daha nitelikli zaman geçirdiği görülüyor.
Babalık izni kullanan babalar, çocuklarıyla daha güçlü bağlar kuruyor. Bu çocuklar ise daha adil bir iş bölümü örneği görerek büyüyor. Evdeki işlerin daha adil bölünmesi, kadınların kariyer hedeflerini gerçekleştirmesini ve gelir potansiyelini artırmasını da kolaylaştırıyor.
Meksika'daki hane halklarına yönelik bir çalışmada, kadınların ev dışındaki iş fırsatları arttıkça, diğer alanlarda da daha fazla güce sahip oldukları tespit edildi. Yani, daha büyük mali kararlar üzerinde daha fazla pazarlık gücüne sahip oluyorlar.
Toplumsal normlar değişip erkeklerin aile için işten ayrılmaları sıradan hale geldiğinde, bu durum tüm ailenin refahını artırabiliyor. İsveç'te babalık izni ilk kez uygulandığında, bu izni kullanan erkekler arasında evlilik kararlılığı azaldı ve ayrılık olasılığı arttı. Ancak zamanla bu durum değişti ve babalık izninin faydaları daha net görülmeye başlandı.
Ancak, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair tutumlar hala kutuplaşmış durumda. Z kuşağı (18–28 yaş arası) en bölünmüş grup olarak öne çıkıyor. Yapılan bir ankete göre, genç erkekler, çocuklarına bakmak için evde kalan bir babanın "daha az erkek" olduğunu söyleyen ifadeye daha çok katılıyor.
King's College London'dan Heejung Chung, bu tutumların artmasının nedenlerinden birinin, artık genç kadınların üniversite eğitimi alma oranlarının genç erkeklerden daha yüksek olması olabileceğini söylüyor. Chung, genç erkeklerin "geride kaldıkları" görüşüne kapıldıklarını belirtiyor.
King's College London'dan Rosie Campbell ise erkekliğin neyi temsil ettiği yönündeki fikirlerin değişmekte olduğunu, ancak bu değişimin her yerde aynı hızda gerçekleşmediğini vurguluyor.
Tüm bu bulgulara rağmen, çoğu insan toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmanın önemli olduğu konusunda hemfikir. Ayrıca, erkeklerin erkekliği ve babalığı yeniden tanımladığına dair küçük ama artan bir araştırma grubu var. Bu yeni anlayış, geleneksel olarak kadınsı görülen şefkat, empati ve bakım becerilerini de içeren bir erkeklik biçimini içeriyor. Bu anlayış, "şefkatli erkeklikler" olarak adlandırılıyor.
Monash Üniversitesi'nden Karla Elliott, erkeklerin sadece ödüllendirilen eğlenceli işleri yapmasıyla ilgili değil, aynı zamanda bakım emeğinin o dağınık, zorlayıcı kısımlarına da katılması gerektiğini söylüyor. Elliott'ın çalışmaları, bu pratik bakım görevlerini üstlenmenin daha besleyici bir eğilim kazandırdığını gösteriyor.
Bu yeni erkeklik anlayışının yayılması için, erkeklerin yalnızca daha fazla bakım üstlenmesinin değil, aynı zamanda baskı ve eşitsizlikten de vazgeçmesinin gerektiğini belirtiyor. Bazı araştırmacılar, babalık izni gibi politikaların artırılmasının (özellikle bu izinlerin erkeklere özel ayrılmasının) erkeklerin bakım rolünü benimsemelerine yardımcı olabileceğini savunuyor.
Politika değişiklikleri hayata geçse de, etkilerinin yayılması zaman alabilir. Bu nedenle hepimizin uygulayabileceği bir çözüm, toplumsal rollerimizdeki değişen beklentiler hakkında olumlu mesajlar vermek olabilir. Elliott, erkeklerin partnerlerinin daha fazla kazanması nedeniyle özgüvenlerinin sarsıldığını hissediyorlarsa, bu durumun onların bu duygunun nedenlerini sorgulayıp, toplumsal cinsiyet rollerine dair yerleşik düşüncelerini gözden geçirmeleri için büyük bir fırsat olduğunu söylüyor.
Evi geçindiren kadınların sayısı arttıkça, zamanla bu ekonomik değişim normalleşebilir. Bu da çocuk sahibi çiftler arasında erkeklerin esnek çalışma ve bakım sorumluluklarını artırmasını gerektirebilir. Bu durum ise daha çok kazanan kadın partnerlerinin kariyerlerini daha rahat sürdürmelerini sağlar.
Haber Merkezi