Ertuğrul Özkök'ten İstanbul'un İlk Filtresiz Ruh Gece Kulübü İzlenimleri

78 yaşındaki yazar, İstanbul'da kapısından girdiği bir mekânda yaşadığı şaşkınlığı dile getiriyor. Türkiye'de daha önce böyle bir şaşa görmediğini belirten yazar, mekânı "Great Gatsby" filmine benzetiyor ve "Bugün ancak Dubai veya Las Vegas'ta görebileceğin bir Great Gatsby filmi" yorumunu yapıyor.

Yayınlanma:
Ertuğrul Özkök'ten İstanbul'un İlk Filtresiz Ruh Gece Kulübü İzlenimleri
Haber metniniz düzenlenmiş hali aşağıdadır:

Kapıdan içeri adım atar atmaz içimden geçen ilk şey, "Aman Allah'ım, burası gerçekten Türkiye mi?" oldu. Ardından, sanki zamanda yolculuk yapmış gibi, "Yoksa 70'lere mi geri döndüm?" diye düşündüm. Dürüst olmak gerekirse, hissettiğim tam olarak buydu.

78 yıllık hayatımda Türkiye'de böylesine göz alıcı ve ihtişamlı bir eğlence mekânına hiç rastlamadım. Bu hayretle etrafıma bakınırken, zihnim ChatGPT gibi çalışarak geçmişe doğru bir tarama yaptı. Neredeydim ben?

Ve cevap çok geçmeden geldi: "Kendini bir Great Gatsby filminde buldun." Hemen ardından, "Hem de Dubai veya Las Vegas'ta görebileceğin türden bir Great Gatsby filmindesin" diye ekledi.

Evet, geçtiğimiz cuma akşamı kapısından girdiğim mekânı hafızam bana işte bu şekilde tarif etti. Girişteki tabelada yazan "Mondaine" kelimesini okudum. Türkçe'de "dünyevi" anlamına geliyor ve günümüzde bize sürekli "uhrevi" şeyler dayatılan bir ülkede, kapısında "dünyevi" yazan bir yere girmek insana iyi geliyor.

Burası, Fettah Tamince'nin "Tersane" adıyla hayata geçirdiği yeni turizm bölgesinin eğlence merkezi. Beş yıldızlı "Rixos Tersane" oteli ile hemen yakınında yapımı devam eden ve Türkiye'nin en lüks oteli olmaya aday "Aliee" adlı yedi yıldızlı otelin arasında konumlanmış.

İçeriye doğru yürürken, zihninizde beliren ilk soru şu oluyor: Bu mekânı nasıl tanımlamalı? Gece kulübü mü? Belki, ama tam olarak değil. Bence gece kulübü kavramı artık 20. yüzyılda kaldı. Müzikhol mü, casino mu? Değil, kumar makineleri yok. Ultra lüks bir restoran mı? O da denebilir, ama sadece o da değil. Burası, komple bir gece deneyimi sunan bir ortam.

Kıpkırmızı ve ağır bir dekorasyon. İlk bakışta Paris'in ünlü Hotel Costes'unun giriş katındaki mekânı andırıyor, ancak ondan çok daha görkemli. Belki biraz da Paris'teki Maxim's… Evet, ama orası geçen yüzyıla ait bir mekânken, burası 21. yüzyıla ait bir 70'ler mekânı.

Aslında bu mekânı ilk kez geçen ay Derin Mermerci'nin hayvanlara destek amacıyla düzenlediği bir etkinlik sayesinde duymuştum. Davetli olmamama rağmen, İstanbul cemiyet hayatının önde gelen isimleri o gece oradaydı. Ancak fotoğraflardan pek bir şey anlamamıştım. Açılışta görünce her şey netleşti.

Öğrendiğim ilk şeylerden biri, mekânın adını eksik okuduğum oldu. Tam adı "Mondaine de Pariso" imiş. Türk tarafı Rixos değil, "Rikas Hospitality Group"muş. Dubai merkezli bu grup, özellikle restoran ve kafe sektöründe oldukça güçlü. Tersane'de açılan "Aliee" adlı otel ise "Paris Society Hotel Collection" adlı bir grubun markası. İddialarına göre bu otel, İstanbul'daki "lüks otel" anlayışını bir üst seviyeye taşıyacak.

Burası, Paris'in Champs-Élysées bölgesinde bulunan "Mondaine de Pariso"nun Türkiye'deki şubesi. Kendilerini şu şekilde tanımlıyorlar: "1970'ler ruhunu yaşatan, restoran, avangard performans, rafine mutfak ve Paris sokak şıklığının kusursuz bir karışımıyla modaya uygun ve özgür ruhlu insanların uğrak yeri." Onların ifadesiyle, "Burada yemek bir sanat formuna dönüşüyor." Ancak buraya sadece bir restoran demek de mümkün değil.

Tanımlarında ilginç bir kavram daha var: "Paris gece hayatının filtresiz yaratıcı ruhundan ilham alarak, İstanbul gecelerinde yemek, sanat ve kutlama arasındaki sınırları kaldırmak için tasarlandı." Yani, "filtresiz bir gece deneyimi" vadediyorlar. Canlı vokal performanslarından caz müziğine, ünlü DJ'lerden sürpriz şovlara kadar, filtresiz ruhların gecesi… Bunun ne anlama geldiğini merakla bekliyorum.

Şimdi geceye geri dönelim. Mekânın iç tasarımını çok beğendim. Ünlü Fransız mimar Daphne Desjeux tarafından yapılmış. Televizyon kariyerinden sonra iç tasarıma yönelen Desjeux, "eğlence" kavramına mekânsal bir boyut kazandırma konusunda oldukça başarılı. Şu sıralar Mumbai'de Accor Grubu için bir otelin iç tasarımını yapıyor ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde de önemli projelere imza atmış.

Gecede farklı kesimlerden insanların bir araya geldiği karma bir kalabalık vardı. Bir masada Arzuhan ve Mehmet Ali Yalçındağ, Luset ve Mustafa Taviloğlu, Ümit ve Cem Boyner, Nüket ve Zafer Mutlu oturuyordu. Başka bir masada ise Roma Çağdaş Sanat Müzesi'nde eserleri sergilenecek olan Ahmet Güneştekin ve Canan Şirin vardı. Gazeteci Hakan Çelik annesiyle birlikte gelmişti. Alman Bild Gazetesi'nin eski Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann'ın eşi Katia Kessler ve kızı Yella Diekmann da oradaydı.

Yemekler lezzetliydi. Canlı müzik sahnesi ve arkasındaki dev ekran oldukça etkileyiciydi. Müzik seçimleri de başarılıydı. Ancak canlı müzik performansını sergileyen sanatçıların kostümleri, sanki bu Great Gatsby atmosferine tam olarak uymuyordu.

Bütün gece boyunca aklımda dönüp duran tek bir soru vardı: Böylesine ihtişamlı, 1500 metrekarelik bir eğlence mekânını besleyecek bir insan profili gerçekten var mı?

Fettah Tamince'yi uzun zamandır tanıyorum. Vizyonerliği beni her zaman etkilemiştir. Antalya'daki "Land of Legends" projesini hayata geçirirken Cirque du Soleil'i yaratan isimlerle çalışmasını hayranlıkla izlemiştim. O zaman da kendime aynı soruyu sormuştum: Bu büyüklükteki bir projeyi taşıyacak bir müşteri kitlesi var mı?

Aradan geçen zaman içinde gördüm ki, varmış. Hatta yoksa bile mekân kendi müşteri profilini yaratmış. Bugün Katar'da ikinci bir Land of Legends inşa ediyor.

O gece Fettah Tamince'ye, "Bu büyüklükte bir proje ancak Dubai veya Las Vegas'ta hayata geçirilebilir" dedim. O ise "Dubai'de bile yok" diye cevap verdi.

Peki, İstanbul'da bu devasa eğlence merkezini yaşatacak bir insan profili var mı? "Olacak" dedi. "Bu tür yatırımlarda sadece var olan bir profil düşünülmez. İstanbul'da bu potansiyel var. Yoksa bile, insanları Türkiye'ye getireceğiz. Tersane kompleksinin iddiası bu."

Mekândan ayrılırken geriye dönüp salona baktım. Aklıma yine Great Gatsby filmi geldi. Nedense Baz Luhrmann'ın yaptığı en yeni versiyonunu, yani Robert Redford'u değil, Leonardo DiCaprio'yu Gatsby olarak hayal ettim. Eğer bu mekân başarılı olursa, İstanbul'un eğlence sektöründe yeni bir dönemi başlatacak. Yani, eğlencede İstanbul 4.0'ın yeni bir versiyonu.

Aklıma gelen son şey ise iki isimdi. Biri, artık hayatta olmayan Taksim Maksim'in sahibi Fahrettin Aslan, 20. yüzyıl İstanbul'unun "Gazinocular Kralı…" Acaba yaşasaydı bu salona bakınca ne hissederdi?

Diğeri ise İzzet Çapa. Bütün hayatı boyunca eğlencenin bu sofistike ve kitsch boyutunu yaratmak için uğraştı. Çok güzel işler yaptı, mekân anlayışını değiştirdi. Ancak bu defa karşısında bu eğlencenin 21. yüzyıl sürümü var. Acaba bu mekân hakkında o ne düşünürdü?

Son sözüm şu: Bu şahane yatırım İstanbul'a hayırlı olsun.

Haber Merkezi