MİĞFERLERE OLAN İLGİ ÇOK FAZLA
İlk başta hobi olarak yaptığı işin sonrasında ticarete dönüştüğünü söyleyen Uçar, “Yaptığım eserlerin ilgi çekmesi üzerine ben de bunları ticari faaliyete dönüştürdüm. Hatta bu ilgi yurt dışına da taştı. Özellikle yaptığım miğferler ilginç geldi. Ahşap oymada miğfer yapıldığını hiç görmedim. Hatta sadece Helenistik miğferler değil, Viking miğferleri, Selçuklu miğferleri gibi taleplere kadar döndü” diye konuştu.
AVRUPA ÜLKELERİNDEN BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
Uçar, yaptığı miğferlerin özellikle de Avrupa ülkelerinde büyük ilgi gördüğünü ifade ederek, bu miğferlerin yapılış hikayesini ise şu cümlelerle anlattı:
“İlk önce burada kullandığım ağaçtan bahsetmek istiyorum. Heykel çalışması yapacaksanız ilk önce ağacınızın kurumuş olması gerekiyor. Çünkü eseriniz bittikten sonra çatlamalar veyahut da yamulmalar olabilir. O yüzden en az 2 yıllık, 3 yıllık dinlenmiş bir ağaç seçmeniz çok önemli. Yine oyma açısından daha rahat olan ıhlamur ağacını tercih ediyorum. Ihlamur ağacımızı aldıktan sonra elle yapmak istediğimiz objeyi kerestenin üzerine çiziyoruz. Kestikten sonra bütün aşamaları oymacılıkta kullandığımız iskarpelalarla, tokmakla, elle oyarak başlıyoruz. İçini oyduktan sonra dışını da şekillendirip en son aşamalarda da ince motiflere geçiliyor. Motiflerini de tamamladıktan sonra iyi bir zımpara yapıyor ve akabinde kök boyaları ya da kumaş boyaları kullanarak, hatta burada bazen kurumuş kan efektlerini de vererek boyama işlemini yapıyoruz. Tekrar bir zımparalamadan sonra gomalak (Lac böceğinin salgıladığı doğal bir reçine) dediğimiz organik cilayı yaklaşık 15-20 kat, bazen hatta 30 kata kadar sabırla inceltilerek üstüne sürüyoruz. En son da keten tohumu yağıyla yavaş yavaş parmakla masaj yapar gibi yaklaşık bir gün kadar da bu işlem yapılıyor. Sonra keçeyle güzelce silindikten sonra yaklaşık bir ay sonunda böyle bir eser ortaya çıkıyor.”