Tarım Orman-İş Genel Başkanı'ndan Yangınlarda 'Stratejik Başarısızlık' Vurgusu

Tarım Orman-İş Başkanı Yusuf Kurt, yangınlarla mücadelede rotasyon, liyakat eksikliği, yetersiz eğitim ve orman köylülerinin sorunlarını temel problemler olarak görüyor. Kurt, "Sadakate değil, liyakate dayalı atamalar en kıymetli sermaye olur" diyerek, iklim değişikliğiyle artan yangın riskine karşı modern müdahale stratejileri geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Yayınlanma:
Tarım Orman-İş Genel Başkanı'ndan Yangınlarda 'Stratejik Başarısızlık' Vurgusu

Tarım Orman-İş Genel Başkanı Yusuf Kurt, yangınla mücadelede 'rotasyon, liyakat, eğitim, orman köylülerinin mükellefiyetinin kaldırılması'nı başlıca sorunlar olarak tanımlayarak, "Sadakate değil liyakate dayalı atamalar ile gelen idareciler en kıymetli sermaye olur" ifadelerini kullandı.

Tarım Orman-İş Genel Başkanı Yusuf Kurt Cumhuriyet’ten İklim Öngel'in sorularını yanıtladı. Kurt, "Yangınları neden günlerce söndüremiyoruz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Geçmiş yıllardaki yangına müdahale teknikleriyle bugün yangına müdahale teknikleri arasında çok fark var. İklim değişikliği ve buna bağlı olarak yanıcı maddedeki nem oranların ve bağıl nemin çok düşük seviyelerde olması nedeniyle yangın riski artıyor ve tabiri caizse yangınlar artık koşar adım büyüyor. Modern dünyada, bu durum ve teknolojideki gelişmeler göz önünde bulundurularak yeni müdahale stratejileri geliştiriliyor. Bugün tartışılan konu yangınla mücadele ve yangına müdahale stratejisidir. Eskiden direkt yanan ağacın üzerine su sıkılıp işçilerin ellerindeki şaplaklar ile söndürme yapılabiliyordu. Bugün ise şu tartışılıyor; uzak noktalarda yangını tutma. Bunun için yapay zeka destekli simülasyonlar, yangın yolu tahmini, riskli noktaların saatler öncesinde belirlenmesinde yapay zeka çözümlerinin kullanıldığı başarılı projeleri görüyoruz."

"Orman yangınlarında her bir ağacın, her bir canlının değeri tartışmasız" sözlerinin altını çizen Kurt, 'yangını uzak noktada tutma'yı şöyle açıkladı:

Yangına her zaman direkt su sıkmak yerine kaynaklarınızı bilimsel esaslara uygun olarak orman içi yollar, ormaniçi boşluklar, önceden açılmış yangın şeritleri veya uygun alanlardan yanıcı kütleyi uzaklaştırılarak müdahale cepheleri oluşturup arazörlerinizi o alanlara yerleştirip yangının size gelmesini bekliyorsunuz ve geldiğinde karşıya geçmesini engelliyorsunuz.

Bu yöntemler hali hazırda da uygulanıyor ancak burada önemli olan nem, rüzgar gibi nedenlerle yangınların ilerleme hızı. Artık yakın mesafelerde değil çok daha uzak mesafelerde cephe açılmalı ve ayrıca yangın ekonomisi de tartışılmaya başlanmalı. Yangın söndürme stratejilerini değiştirmekten kastımız bu.

Yangınla mücadelede 'rotasyon, liyakat, eğitim, orman köylülerinin mükellefiyetinin kaldırılması'nı başlıca sorunlar olarak tanımlayan Kurt şunları ekledi:

 Ne kadar çok envantere sahip olursanız olun başarınız kullanma beceriniz kadar olacaktır. Bu nedenle sadakate değil liyakate dayalı atamalar ile gelen idareciler en kıymetli sermaye olur.

"Ağaçlandırma, üretim gibi birçok konuda yetkin olabilirsiniz ama yangın bambaşka konu ancak saha deneyimi ve yılların tecrübesiyle bir noktaya gelinebiliyor" ifadelerini kullanan Kurt, Eskişehir’de 5 orman işçisi ve 5 AKUT gönüllüsünün şehit olması hakkında şunları söyledi:

"Bakın Eskişehir’deki şehitlerimizin bilgisini vereyim. Biri üç ay önce başlamış, üçü sahayı tanımıyor, dışarıdan gitmiş. Biri de dozer şoförü. O da birkaç yıl önce işe başlamış. Diğer beş kişi ise AKUT personeli. Burada önünüze eğitim, saha tecrübesi ve arazideki yangın yönetimi çıkıyor. Bu insanlarımız neden oraya yönlendirildi, o riskli noktaya kim sevk etti? Bütün bunlar sorgulanmalı. Bugün ders almazsak yarın aynı felaketle yine karşılaşırız."

Kurt, sahada gördüğü diğer yanlışları ise şöyle sıraladı: "Eskişehir’de yaşanan son orman yangını sırasında, yangın sahasında milletvekillerinden valilere, kaymakamlardan komutanlara kadar çok sayıda üst düzey yetkili vardı. Sahadaki varlıkları kamuoyuna “devlet sahada” mesajı vermeyi hedeflese de, fiili müdahale süreci açısından ciddi operasyonel aksamalar yarattı."

Kurt kendisine yöneltilen, "Enerji nakil hatlarından çıkan yangınlar da var. Özelleştirmelerin etkisi nedir, enerji şirketlerinin denetimi nasıl yapılıyor?" sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

"Birçok büyük orman yangınının çıkış nedeni enerji nakil hatları. Enerji nakil hatları bakımsız, hattın izlediği yolun da bakımı yok. Oradaki yanıcı maddelerin düzenli temizlenmesi lazım. Ama aşağıda ağaçlar büyümüş, 5-6 metreye varıyor, neredeyse elektrik teline değecek. Bunların bakımını yapması gereken elektrik dağıtım şirketleridir. Isparta’da 6 gün koca şehir elektriksiz kaldı, hesap soran olmadı. Bunlar elektrik dağıtım işini ihaleyle alırken bakımlarını da yapacaklarını garanti ettiler. Ama özel şirket mantığı maksimum fayda, maksimum karla çalışıyor. Bu da minimum yatırım demek. Kamera görüntüsü var, trafo patlamasından yangın çıkıyor. Ama o şirkete ceza kesilmiyor. Bu güne kadar birine bile ceza kesildiği ne duyuldu ne görüldü. Sadece hatların bakımlarıyla çözüm pek mümkün gözükmüyor. Teknik bir engel yoksa maliyetlere bakılmaksızın hatların mutlaka yer altına alınması düşünülmeli."

"Yasa engeli var ancak buna rağmen yanan alanlar yapılaşmaya açılıyor mu, bu alanlarda madencilik faaliyetlerine başlanıyor mu?" sorusuna Kurt'un verdiği yanıt şöyle oldu:

2012/2025 arasında 28 bin 355 maden izni verildi. Toplamda 108 bin 884 hektarlık bir alan. Artık orman alanlarının değeri madenden düşük. Altında maden varsa biz ormanı koruyamıyoruz. Maden önceleniyor. Millilik yok, izinler veriliyor. Kanun gereği yanan alanlarda ne yapılaşmaya ne madene izin verilir. Fakat orada bir nüans var. Eğer izin önceden alınmışsa, şirket yandıktan sonra faaliyetine devam edebiliyor. Akla şu geliyor; “Şirket burayı yakacak”. Hayır, o da şöyle yanlış; Çünkü zaten izin almışsa orayı boşaltacak, ağaçları kesecek.

Tartışmalı Türk Hava Kurumu’daki (THK) uçakların durumu hakkında "Buradaki sorun Orman Genel Müdürlüğü’nde değil" diyen Kurt şunları söyledi:

"Biz yanlış yeri tartıştığımız için talan edilen THK’yi görmedik. Atatürk’ün mirası Türk Hava Kurumu maalesef son 15- 20 yılda bilinçli ve sistematik bir çökertme operasyonunun hedefi oldu. Sandık değil senaryo ile belirlenen liyakatsiz yönetimler, kurumu içten içe çürüttü; ehil olmayan ellerde THK, vizyonunu, itibarını ve işlevini kaybetti. Yetmedi, üzerine kayyum adı altında kuruma adeta pranga vuruldu; siyasi hesapların bekçiliğini yapan atanmış kadrolarla kurumsal irade yok edildi. Bu kurumun milyarlarca serveti, arazileri vardı ama kayyum marifetiyle çökertildi artık kendi giderlerini bile karşılayamaz durumda. Ellerinde 8 yangın söndürme uçağı vardı. Ne bakımını yaptılar, ne faaliyete geçirdiler. Çünkü amaç belliydi: Bu uçakların hangarlarda çürümesi isteniyordu. Türk Hava Kurumu’nu yönetenler ve özellikle kayyum dönemi bu araçların tekrar gökyüzüne çıkmaması için ya seyirci kaldı ya da bakımlarını yaptırmayarak bizzat engelleyici oldu.

Çünkü bu uçaklar ya hacizli ya da bakımsız bırakılarak işlevsiz hâle getirildi. Kayyum, kurumun geleceğini kurtarmak yerine olanı biteni izlemekle yetindi. Daha doğrusu, bana göre THK kasıtlı olarak çökertildi. Atatürk’ün göklerde yükselen ideali, bugünün ellerinde yere çakıldı. Bu sadece yönetimsel bir zaaf değil; bilinçli bir yok ediş. Kurumun içi boşaltıldı, teknik kapasitesi devre dışı bırakıldı, kurumsal hafıza silindi. THK’nın bugünkü hâli bir ihmalin değil, bir planın sonucudur. Bu dosya, sadece ihmalle açıklanamayacak kadar karanlık. THK gerçeklerini basın araştırmalı, kamuoyu öğrenmeli. Çünkü bu yalnızca bir kurumun çöküşü değil, cumhuriyetin ortak hafızasına ve halkın güvenliğine karşı işlenmiş ağır bir suç."

 

 

 

 

Eskiden direkt yanan ağacın üzerine su sıkılıp işçilerin ellerindeki şaplaklar ile söndürme yapılabiliyordu. Bugün ise şu tartışılıyor; uzak noktalarda yangını tutma. Bunun için yapay zeka destekli simülasyonlar, yangın yolu tahmini, riskli noktaların saatler öncesinde belirlenmesinde yapay zeka çözümlerinin kullanıldığı başarılı projeleri görüyoruz."

"Orman yangınlarında her bir ağacın, her bir canlının değeri tartışmasız" sözlerinin altını çizen Kurt, 'yangını uzak noktada tutma'yı şöyle açıkladı:

Yangına her zaman direkt su sıkmak yerine kaynaklarınızı bilimsel esaslara uygun olarak orman içi yollar, ormaniçi boşluklar, önceden açılmış yangın şeritleri veya uygun alanlardan yanıcı kütleyi uzaklaştırılarak müdahale cepheleri oluşturup arazörlerinizi o alanlara yerleştirip yangının size gelmesini bekliyorsunuz ve geldiğinde karşıya geçmesini engelliyorsunuz.

Bu yöntemler hali hazırda da uygulanıyor ancak burada önemli olan nem, rüzgar gibi nedenlerle yangınların ilerleme hızı. Artık yakın mesafelerde değil çok daha uzak mesafelerde cephe açılmalı ve ayrıca yangın ekonomisi de tartışılmaya başlanmalı. Yangın söndürme stratejilerini değiştirmekten kastımız bu.

Yangınla mücadelede 'rotasyon, liyakat, eğitim, orman köylülerinin mükellefiyetinin kaldırılması'nı başlıca sorunlar olarak tanımlayan Kurt şunları ekledi:

 Ne kadar çok envantere sahip olursanız olun başarınız kullanma beceriniz kadar olacaktır. Bu nedenle sadakate değil liyakate dayalı atamalar ile gelen idareciler en kıymetli sermaye olur.

"Ağaçlandırma, üretim gibi birçok konuda yetkin olabilirsiniz ama yangın bambaşka konu ancak saha deneyimi ve yılların tecrübesiyle bir noktaya gelinebiliyor" ifadelerini kullanan Kurt, Eskişehir’de 5 orman işçisi ve 5 AKUT gönüllüsünün şehit olması hakkında şunları söyledi:

"Bakın Eskişehir’deki şehitlerimizin bilgisini vereyim. Biri üç ay önce başlamış, üçü sahayı tanımıyor, dışarıdan gitmiş. Biri de dozer şoförü. O da birkaç yıl önce işe başlamış. Diğer beş kişi ise AKUT personeli. Burada önünüze eğitim, saha tecrübesi ve arazideki yangın yönetimi çıkıyor. Bu insanlarımız neden oraya yönlendirildi, o riskli noktaya kim sevk etti? Bütün bunlar sorgulanmalı. Bugün ders almazsak yarın aynı felaketle yine karşılaşırız."

Kurt, sahada gördüğü diğer yanlışları ise şöyle sıraladı: "Eskişehir’de yaşanan son orman yangını sırasında, yangın sahasında milletvekillerinden valilere, kaymakamlardan komutanlara kadar çok sayıda üst düzey yetkili vardı. Sahadaki varlıkları kamuoyuna “devlet sahada” mesajı vermeyi hedeflese de, fiili müdahale süreci açısından ciddi operasyonel aksamalar yarattı."

Kurt kendisine yöneltilen, "Enerji nakil hatlarından çıkan yangınlar da var. Özelleştirmelerin etkisi nedir, enerji şirketlerinin denetimi nasıl yapılıyor?" sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

"Birçok büyük orman yangınının çıkış nedeni enerji nakil hatları. Enerji nakil hatları bakımsız, hattın izlediği yolun da bakımı yok. Oradaki yanıcı maddelerin düzenli temizlenmesi lazım. Ama aşağıda ağaçlar büyümüş, 5-6 metreye varıyor, neredeyse elektrik teline değecek. Bunların bakımını yapması gereken elektrik dağıtım şirketleridir. Isparta’da 6 gün koca şehir elektriksiz kaldı, hesap soran olmadı. Bunlar elektrik dağıtım işini ihaleyle alırken bakımlarını da yapacaklarını garanti ettiler. Ama özel şirket mantığı maksimum fayda, maksimum karla çalışıyor. Bu da minimum yatırım demek. Kamera görüntüsü var, trafo patlamasından yangın çıkıyor. Ama o şirkete ceza kesilmiyor. Bu güne kadar birine bile ceza kesildiği ne duyuldu ne görüldü. Sadece hatların bakımlarıyla çözüm pek mümkün gözükmüyor. Teknik bir engel yoksa maliyetlere bakılmaksızın hatların mutlaka yer altına alınması düşünülmeli."

"Yasa engeli var ancak buna rağmen yanan alanlar yapılaşmaya açılıyor mu, bu alanlarda madencilik faaliyetlerine başlanıyor mu?" sorusuna Kurt'un verdiği yanıt şöyle oldu:

2012/2025 arasında 28 bin 355 maden izni verildi. Toplamda 108 bin 884 hektarlık bir alan. Artık orman alanlarının değeri madenden düşük. Altında maden varsa biz ormanı koruyamıyoruz. Maden önceleniyor. Millilik yok, izinler veriliyor. Kanun gereği yanan alanlarda ne yapılaşmaya ne madene izin verilir. Fakat orada bir nüans var. Eğer izin önceden alınmışsa, şirket yandıktan sonra faaliyetine devam edebiliyor. Akla şu geliyor; “Şirket burayı yakacak”. Hayır, o da şöyle yanlış; Çünkü zaten izin almışsa orayı boşaltacak, ağaçları kesecek.

Tartışmalı Türk Hava Kurumu’daki (THK) uçakların durumu hakkında "Buradaki sorun Orman Genel Müdürlüğü’nde değil" diyen Kurt şunları söyledi:

"Biz yanlış yeri tartıştığımız için talan edilen THK’yi görmedik. Atatürk’ün mirası Türk Hava Kurumu maalesef son 15- 20 yılda bilinçli ve sistematik bir çökertme operasyonunun hedefi oldu. Sandık değil senaryo ile belirlenen liyakatsiz yönetimler, kurumu içten içe çürüttü; ehil olmayan ellerde THK, vizyonunu, itibarını ve işlevini kaybetti. Yetmedi, üzerine kayyum adı altında kuruma adeta pranga vuruldu; siyasi hesapların bekçiliğini yapan atanmış kadrolarla kurumsal irade yok edildi. Bu kurumun milyarlarca serveti, arazileri vardı ama kayyum marifetiyle çökertildi artık kendi giderlerini bile karşılayamaz durumda. Ellerinde 8 yangın söndürme uçağı vardı. Ne bakımını yaptılar, ne faaliyete geçirdiler. Çünkü amaç belliydi: Bu uçakların hangarlarda çürümesi isteniyordu. Türk Hava Kurumu’nu yönetenler ve özellikle kayyum dönemi bu araçların tekrar gökyüzüne çıkmaması için ya seyirci kaldı ya da bakımlarını yaptırmayarak bizzat engelleyici oldu.

Çünkü bu uçaklar ya hacizli ya da bakımsız bırakılarak işlevsiz hâle getirildi. Kayyum, kurumun geleceğini kurtarmak yerine olanı biteni izlemekle yetindi. Daha doğrusu, bana göre THK kasıtlı olarak çökertildi. Atatürk’ün göklerde yükselen ideali, bugünün ellerinde yere çakıldı. Bu sadece yönetimsel bir zaaf değil; bilinçli bir yok ediş. Kurumun içi boşaltıldı, teknik kapasitesi devre dışı bırakıldı, kurumsal hafıza silindi. THK’nın bugünkü hâli bir ihmalin değil, bir planın sonucudur. Bu dosya, sadece ihmalle açıklanamayacak kadar karanlık. THK gerçeklerini basın araştırmalı, kamuoyu öğrenmeli. Çünkü bu yalnızca bir kurumun çöküşü değil, cumhuriyetin ortak hafızasına ve halkın güvenliğine karşı işlenmiş ağır bir suç."

 

 

 

 

.

Haber Merkezi