Ertuğrul Özkök: Mahza Amini'yi Hatırlamanın Tam Zamanı

2025 Cannes Film Festivali'nde Cafer Panahi, "Sadece bir kazaydı" filmiyle Altın Palmiye'yi kazandı. Molla rejiminin baskılarına değinen film, Mahsa Amini'nin ölümüne gönderme yapıyor. Panahi, ödül konuşmasında özgürlüğe vurgu yaparak, baskılara karşı direnişin önemini vurguladı.

Yayınlanma:
Ertuğrul Özkök: Mahza Amini'yi Hatırlamanın Tam Zamanı

24 Mayıs 2025 akşamı, Cannes Film Festivali'nin ışıltısı altında, beklenmedik bir ses yükseldi.

Sahnede, siyah gözlüklerinin ardında kararlı bir ifadeyle duran bir adam, tarihe geçecek şu sözleri söyledi:

Hiç kimsenin bize ne giyeceğimizi, ne yapacağımızı veya yapmayacağımızı söylemesine izin vermeyelim…

Bu sözlerin sahibi, İranlı yönetmen Cafer Panahi'ydi. Panahi, o gece Cannes'da Altın Palmiye ödülünü kucaklamıştı.

Ödül getiren filminin adı, içeriği kadar çarpıcıydı: “Sadece bir kazaydı…

Film, Molla rejiminin hapishanelerinde işkence görenlerin acı dolu hikayelerini anlatıyordu. Bu ifade, İran'daki Molla diktatörlüğünün ahlak muhafızlarının, Mahsa Amini'nin ölümü için kullandığı acımasız bahaneydi.

MAHSA AMİNİ'NİN ACISI

Başını açık bıraktığı için gözaltına alınan ve gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mahsa Amini için tek bir cümle kurulmuştu: “Sadece bir kaza…” Gözaltında, sebepsiz yere ölmüştü o gencecik kız.

Dünya, bir yandan Gazze'de acımasızca katliam yapan Netanyahu'nun, diğer yanda Orta Doğu'daki tüm vesayet savaşlarının arkasındaki kukla oynatıcısı Ali Hamaney'in zulmüne tanık oluyor. Hamaney, kadınların başını zorla örttüren, "Ayetullah" unvanlı sözde dini lider, vicdanının en ufak bir zerresini bile Mahsa Amini için harcamayan bir zalim.

Tahran'a düşen bombalar, Gazze'deki çocukların çaresizliği gibi içimizi yakıyor. Ancak İran'ın müstebit mollaları söz konusu olduğunda, vicdanımız 2022'nin Eylül ayına, Molla diktatörlüğünün ahlak zabıtalarının sokaklarda genç kızları avladığı günlere dönüyor.

Mahsa Amini'nin katledilmesini protesto eden Milad Zohrevand'ın, Hamedan hapishanesinde ailesinden habersizce bir vince asılarak idam edilmesi unutulmuyor.

İRAN'IN KARANLIK YÜZÜ

46 yıldır, bu köklü medeniyetin ülkesini, o medeniyetten zerre nasibini almadan yöneten bir rejim var. Orta Doğu'yu karıştıran, sayısız insanın hayatını karartan, aydınları sürgüne gönderen bu karanlık zihniyet, şimdi kendi halkının çaresizliğine terk edilmiş durumda.

Mısır'ın, Arap dünyasının sessizliği, Rusya'nın umursamazlığı... Timsah gözyaşları döken birkaç iki yüzlü dışında, İran'ın yanında duran yok. Belki de, vuran Netanyahu gibi bir kasap olmasa, "Oh olsun" diyenler bile çıkacak.

Güzelim ülke harabeye dönüyor. Anlaşılıyor ki, o molla abidesinin gücü sadece kendi ülkesinin kadınlarına, gençlerine yetiyormuş. Kağıttan bile değil, mikadan kaplanmış o molla bozuntuları...

Mahsa Amini, İran Kürdistan'ının Sakkez şehrindeki Ayşi Mezarlığı'nda yatıyor. Molla rejiminin ahlak militanları, orada bile rahat bırakmadılar genç kızın ruhunu. Mezarı defalarca tahrip edildi. Ancak o mezarlık, direnen İran'ın "kadın, yaşam ve özgürlük" hareketinin sembolik merkezi haline geldi.

Şimdi, Zagros dağlarının eteklerindeki o mezarlığı, Mahsa Amini'yi ve İran'ın zulme direnen kadınlarını, özgürlük hayalleri kuran gençlerini düşünme zamanı.

Orta Doğu'ya derslerle dolu bir mesaj veriliyor: Devir artık "Bir gece ansızın gelebilirim" devri değil, "Ya bir gece ansızın gelirlerse" devri. Büyük devlet olmak, sadece efelenmek değil, önce kendi halkının gönlünü kazanmaktır.

İran'ın hali, gücün sadece kendi halkına yetmesinin, ezebildiğin tek ülkenin kendi ülken olması gerçeğini gözler önüne seriyor. Molla ve adamları, her sabah parmaklarını bir ülkeye uzatıp "Bir gece ansızın gelebiliriz" diye celallenirken, aslında sadece kendi ülkelerinde Mahsa Amini'lerin evlerine ansızın gidebiliyorlarmış.

Büyük devlet mertebesine tankla, tüfekle değil, vicdan, adalet ve refahla ulaşılır. Demokrasisi olmayan, halkına eşit davranmayan, özgürlükleri yok eden, adaleti iktidarının kılıcı gibi kullanan bir ülkenin büyük devlet olması mümkün değil.

Şimdi, "İç cepheyi güçlendirme" çağrısı yapanlara sesleniyorum: Şehirlere bombalar yağarken, Mahsa Amini'yi düşünün. O genç kızın ahını alanları değil, onların zulüm ettiği kadınları düşünün. Çünkü büyük devlet olmanın yolu, önce onları düşünmekten geçiyor.

Haber Merkezi