Elif Çakır'dan Ayşe Barım'ın Yaşam Talebine Destek: İktidarın Adalet ve Merhamet Sınavı

Elif Çakır, Gezi Parkı davası kapsamında tutuklanan Ayşe Barım'ın cezaevindeki sağlık sorunlarına dikkat çekti. Barım'ın "Yaşamak istiyorum!" feryadını köşesine taşıyan Çakır, bu çağrının iktidarın adalet ve merhamet sınavı olduğunu vurguladı. Barım'ın durumunu "siyasi ötenazi" olarak nitelendiren Çakır, devletin gücünü merhametle göstermesi gerektiğini belirtti.

Yayınlanma:
Elif Çakır'dan Ayşe Barım'ın Yaşam Talebine Destek: İktidarın Adalet ve Merhamet Sınavı

Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, "Cezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum!" başlıklı köşe yazısında 12 yıl sonra Gezi Parkı eylemleri kapsamında tutuklanan ve cezaevinde sağlık sorunlarıyla mücadele ettiği bilinen menajer Ayşe Barım'ın sağlık durumuna ve yazdığı mektuba dikkat çekti. Çakır, "Ayşe Barım'ın yaşam talebi çağrısı devletleşen ve her fırsatta devletin gücüne referans yapan iktidarın adalet ve merhamet sınavıdır. Çünkü bir devlet halkına merhametle yaklaştığı ölçüde gerçek anlamda güçlüdür," dedi. Çakır, Barım'ın sağlık koşullarına rağmen cezaevinde tutulmasını "siyasi ötenazi" olarak nitelendirdi.

Çakır Ayşe Barım'ın durumu hakkında şöyle yazdı:

"Ayşe Barım'ı tanımıyorum, tutuklanıncaya kadar isminden, varlığından hiç haberim yoktu. Mektubunu gözyaşları içerisinde okudum. Yaptığı vicdan çağrısı umarım başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidarın bütün yetkililerine ulaşır.

Ve Ayşe Barım başta olmak üzere cezaevinde yaşam savaşı veren bütün mahkumlar yaşam haklarına kavuşurlar.

Bu iktidar için büyük bir sınavdır. Böyle bir çığlık karşısında bir ülkede yerin yerinden oynaması gerekir. Ama bizim ülkemizde olmuyor.

Asıl sınav 'Bir ülkede halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse…' diyen ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ındır. Çünkü yaşam talebi, adalet talebini fersah, fersah aşan bir durumdur. Ayşe Barım 'devlet biziz' diyen iktidarın sırtına yaşam vebalini yükledi.

Sadece kendi vebalini, vicdan yükünü değil, cezaevinde ölüme terkedilen, yaşam savaşı veren bütün ağır hasta mahkumların vebalini de yükledi…

İktidarın bundan kaçışı mümkün değil.

Çoğunluğu dindarlardan oluşan iktidar kadrosunun 24 yıldır ülkeyi yönettiği bir iklimde cezaevinden 'yaşamak istiyorum, burada ölmek istemiyorum' çığlığı yükseldi.

Evet Ayşe Barım'ın yaşam talebi çağrısı devletleşen ve her fırsatta devletin gücüne referans yapan iktidarın adalet ve merhamet sınavıdır. Çünkü bir devlet halkına merhametle yaklaştığı ölçüde gerçek anlamda güçlüdür.

Ve bir insanın yaşamak istemesi bir lütuf dilenmesi değil, hayatta kalma talebi değil, insan olmasının en temel hakkıdır.

Aynı 'yaşamak istiyorum' çağrısı devletin adalet, merhamet duygusunu sorgulayan bir başkaldırı ve aynı zamanda devletin adalet ve merhamet kapasitesini test eden bir sınavdır.

Kendinde olmayan bir şeyi veremezsin. Devletler de böyledir, devletler de ancak kendinde olanı vermeye muktedir olurlar.

Adaleti, merhameti diline pelesenk eden iktidar varsa adalet duygusu adaleti sağlayacak, varsa merhameti gösterecek. Devletin gerçek anlamda güçlü olup olmadığını ortaya koyacak.

Ve Ayşe Barım yazdığı mektupla iktidarın önüne kurduğu sırat köprüsünün üzerinden soruyor:

'Tutuksuz yargılanabilecekken cezaevinde hayatımı kaybedersem bunun sorumluluğu kimdedir?'

Bu soruya öncelikli olarak yanıt vermesi gereken, her gün Türkiye'nin bir hukuk devleti, yargımızın ise bağımsız ve tarafsız olduğunu söyleyen ülkemizin Adalet Bakanıdır.

Ayşe Barım'ın bu sorusuna Bakan Tunç yanıt vermelidir.

Ağır kalp hastası, beyninde 2 stentli anevrizma sebebiyle ani ölüm riski taşıyan, ağır kas yıkımları oluşan, kilo kaybı yaşayan, koğuşunda sürekli bayılan, kalp rahatsızlığı artan, sağlık koşulları asla cezaevinde kalmaya uygun olmayan bir insan ısrarla neden cezaevinde tutulur?

Kimlerin nasıl bir garezi var ki Ayşe Barım bu kadar ağır hastalığına rağmen cezaevinde tutuluyor?

Resmen ötenaziye terk ediliyor… Bunun adı siyasi ötenazidir!"

Yazının tamamı için tıklayın.

Yaptığı vicdan çağrısı umarım başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidarın bütün yetkililerine ulaşır.

Ve Ayşe Barım başta olmak üzere cezaevinde yaşam savaşı veren bütün mahkumlar yaşam haklarına kavuşurlar.

Bu iktidar için büyük bir sınavdır. Böyle bir çığlık karşısında bir ülkede yerin yerinden oynaması gerekir. Ama bizim ülkemizde olmuyor.

Asıl sınav 'Bir ülkede halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse…' diyen ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ındır. Çünkü yaşam talebi, adalet talebini fersah, fersah aşan bir durumdur. Ayşe Barım 'devlet biziz' diyen iktidarın sırtına yaşam vebalini yükledi.

Sadece kendi vebalini, vicdan yükünü değil, cezaevinde ölüme terkedilen, yaşam savaşı veren bütün ağır hasta mahkumların vebalini de yükledi…

İktidarın bundan kaçışı mümkün değil.

Çoğunluğu dindarlardan oluşan iktidar kadrosunun 24 yıldır ülkeyi yönettiği bir iklimde cezaevinden 'yaşamak istiyorum, burada ölmek istemiyorum' çığlığı yükseldi.

Evet Ayşe Barım'ın yaşam talebi çağrısı devletleşen ve her fırsatta devletin gücüne referans yapan iktidarın adalet ve merhamet sınavıdır. Çünkü bir devlet halkına merhametle yaklaştığı ölçüde gerçek anlamda güçlüdür.

Ve bir insanın yaşamak istemesi bir lütuf dilenmesi değil, hayatta kalma talebi değil, insan olmasının en temel hakkıdır.

Aynı 'yaşamak istiyorum' çağrısı devletin adalet, merhamet duygusunu sorgulayan bir başkaldırı ve aynı zamanda devletin adalet ve merhamet kapasitesini test eden bir sınavdır.

Kendinde olmayan bir şeyi veremezsin. Devletler de böyledir, devletler de ancak kendinde olanı vermeye muktedir olurlar.

Adaleti, merhameti diline pelesenk eden iktidar varsa adalet duygusu adaleti sağlayacak, varsa merhameti gösterecek. Devletin gerçek anlamda güçlü olup olmadığını ortaya koyacak.

Ve Ayşe Barım yazdığı mektupla iktidarın önüne kurduğu sırat köprüsünün üzerinden soruyor:

'Tutuksuz yargılanabilecekken cezaevinde hayatımı kaybedersem bunun sorumluluğu kimdedir?'

Bu soruya öncelikli olarak yanıt vermesi gereken, her gün Türkiye'nin bir hukuk devleti, yargımızın ise bağımsız ve tarafsız olduğunu söyleyen ülkemizin Adalet Bakanıdır.

Ayşe Barım'ın bu sorusuna Bakan Tunç yanıt vermelidir.

Ağır kalp hastası, beyninde 2 stentli anevrizma sebebiyle ani ölüm riski taşıyan, ağır kas yıkımları oluşan, kilo kaybı yaşayan, koğuşunda sürekli bayılan, kalp rahatsızlığı artan, sağlık koşulları asla cezaevinde kalmaya uygun olmayan bir insan ısrarla neden cezaevinde tutulur?

Kimlerin nasıl bir garezi var ki Ayşe Barım bu kadar ağır hastalığına rağmen cezaevinde tutuluyor?

Resmen ötenaziye terk ediliyor… Bunun adı siyasi ötenazidir!"

Yazının tamamı için tıklayın.

.

Haber Merkezi