Chp'li Tan: Cemil Önal'a Kaset Şantajı İfşası Nedeniyle Ölüm Emri Verildi

CHP'li Namık Tan, Halil Falyalı'nın finans müdürü Cemil Önal'ın öldürülmesinin ardında "kaset şantajı" skandalının ifşa edilmesinin yattığını iddia etti. Tan, Önal'ın ölüm emrinin, Falyalı'dan başlayarak üst düzey isimlere uzanan bir skandalı açığa çıkarması nedeniyle verildiğini savundu.

Yayınlanma:
Chp'li Tan: Cemil Önal'a Kaset Şantajı İfşası Nedeniyle Ölüm Emri Verildi

CHP Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) yaşanan yasa dışı ilişkiler ağı ve bazı AKP'li siyasetçilerle ilgili iddiaları gündeme getiren Halil Falyalı'nın finans müdürü Cemil Önal'ın öldürülmesine ilişkin açıklamalarda bulundu. Tan, "Cemil Önal'a, 'kaset şantajı' skandalını ifşa ettiği için ölüm emri verildiği konusunda hiç kuşkum yok" dedi.

Cemil Önal, Kıbrıs Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın'a verdiği ve bugün yayınlanan röportajda, Türkiye'deki bazı AKP'li siyasetçiler hakkında önemli iddialar dile getirmişti.

Cumhuriyet'in haberine göre Namık Tan, Türkiye ve KKTC'nin son iki haftadır giderek derinleşen bir siyasi skandalla sarsıldığını ifade ederek, "Kuzey Kıbrıs'ın ünlü suç baronu Halil Falyalı'nın kara kutusu olarak bilinen Cemil Önal, sözde koruma altında olduğu Hollanda'da adeta bir infazla hayatını kaybetti. Cinayetin görgü tanıkları ve otel sahibinin ifadelerine göre, bu suç planlı ve göz göre göre işlendi. Cemil Önal'ın Halil Falyalı'dan başlayarak Maksut Serim'e, Hakan Fidan'a ve belki de daha üst düzey isimlere uzanan bir 'kaset şantajı' skandalını ifşa ettiği için ölüm emri aldığından şüphe duymuyorum" şeklinde konuştu.

Tan ayrıca, Önal'ın iddialarını kamuoyuna duyuran KKTC'li gazeteci Ayşemden Akın'ın da ölüm tehditleri aldığını ve durumu KKTC makamlarına bildirdiğini, gerekli önlemlerin alınmasını talep ettiğini sosyal medya hesabından duyurduğunu belirtti. CHP olarak olayın aydınlatılmasının yanı sıra, Ayşemden Akın'ın can güvenliğinin sağlanması konusunu da yakından takip ettiklerini vurguladı.

İDDİALAR VE ARAŞTIRMA ÇAĞRISI

Tan, basına yansıyan haberlerde Cemil Önal'ın, Türkiye'den bir milletvekiliyle görüşmek ve bildiklerini anlatmak için temaslarda bulunduğunu, cinayetin ise planlanan bu görüşmeden 2-3 gün önce işlendiğinin belirtildiğini hatırlattı. Bu durumun cinayetin zamanlamasıyla ilgili soru işaretleri yarattığını ifade eden Tan, "Bu konu tüm kamuoyunu ilgilendirdiği için hem yargıya intikal etmeli, hem de TBMM'de bir araştırma komisyonu kurulmalıdır. CHP olarak 29 Nisan Salı günü konunun derinlemesine araştırılması için verdiğimiz araştırma önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi. İktidarın bu konunun bir an önce kapatılmasını ve kamuoyuna unutturulmasını istediği açıkça görülüyor" dedi.

ULUSAL GÜVENLİK VURGUSU

Türkiye'nin 90'lı yıllardan bile daha karanlık bir dönemden geçtiğini söyleyen Tan, "İktidarın en önemli kademelerindeki kişilerin, bakan ve bakan yardımcısı düzeyinde, her türlü kirli işe bulaşmış insanlarla kurulan iş ortaklıkları, rüşvet, tehdit ve şantaj iddialarıyla anılıyor. Hükümet ise kendi halkına açıklama yapma gereği duymuyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi kurumları, yaptırım gücü ve imkânlarının, birtakım siyasetçilerin kirli işlerini örtmek için kullanılması kabul edilemez. Tarihimizde eşi görülmemiş kirli işlerle adı anılanların Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde hesap vermemesi adına faili meçhul cinayetler işleniyor olması, o kirli işlerin boyutunu da gözler önüne sermektedir. Dahası, Türkiye'yi yöneten iktidarın en tepesindekiler hakkında şantaj malzemelerinin dolaşması, sadece bir itibar sorunu değil, ulusal güvenlik meselesidir. Bir devletin kendi ulusal güvenliği için tehdit yaratan şahıslara ne şekilde muamele ettiğini de anayasamız ve kanunlarımız açıkça belirler" ifadelerini kullandı.

3 Kasım 1996 Susurluk Skandalı'nı anımsatan Tan, 1997'de Susurluk skandalının patlaması sonrası konunun en azından yargıya intikal ettiğini ve TBMM'de de bir araştırma komisyonu kurulduğunu hatırlattı. Tan, "Burada Susurluk'u bile gölgede bırakacak bir rezaletin karşısında demokrasilerin vazgeçilmezi olan 'hesap verilebilirlik' ilkesinin bu kadar çiğnenmesini kabul etmiyoruz. Bu korkunç iddialar açığa çıkana kadar da konunun peşini bırakmayacağız" diye konuştu.

Tan, Erdoğan'ın KKTC ziyaretine ilişkin olarak ise, "Kıbrıs Türklerinin itibar etmediği ve 'Erdoğan'ın 4. Sarayı' olarak adlandırdıkları mini külliye, Erdoğan'ın KKTC'ye şimdilik vadedebildiği tek şey gibi görünüyor. Erdoğan'ı dinlemeye gelenlerin ne kadarının adanın yerlisi olduğunu bilemeyiz; fakat Kıbrıs Türklerinin Erdoğan'a ve onun KKTC'ye dayattıklarına olan tepkisi o kadar derin ki, şayet yurt içi mitinglerinde yaptıkları gibi KKTC'ye de kalabalık görünmek adına Türkiye'den insan taşımışlarsa bu durumun kanıtlanması herhalde hiçbirimizi şaşırtmaz. Kendi ülkesinde popülerliği bu kadar düşen, 'kalesi' olarak gördüğü şehirlerde bile bugün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'in mitinglerde topladığı kalabalığı görüp hiddetlenen Erdoğan'ın KKTC'de organik bir kalabalığı rahatça toplayabilmesi bizce bugün mümkün görünmüyor" ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi