Ağırel: Cezaevlerinde 419 Bini Aşkın İnsan Var, Suç Azalmazken Adalet Duygusu Da Güçlenmiyor

Murat Ağırel, "Çürümenin fotoğrafı" başlıklı yazısında devlet kurumlarındaki çözülmeyi ve toplumsal değerlerin aşınmasını ele alıyor. CHP İstanbul İl Başkanlığı'na kayyım atanması ve İstanbul'da bir savcının öldürülmesi gibi olaylar, demokrasinin zayıflığını ve devletin güvenlik açığını gözler önüne seriyor. Artan suç oranları ve cezaevi doluluğu ise adaletin sağlanamadığını gösteriyor.

Yayınlanma:
Ağırel: Cezaevlerinde 419 Bini Aşkın İnsan Var, Suç Azalmazken Adalet Duygusu Da Güçlenmiyor

Cumhuriyet yazarı Murat Ağırel, "Çürümenin fotoğrafı" başlıklı yazısında yalnızca ekonomik krizle ya da siyasal otoriterleşmeyle açıklanamayacak daha derin bir yıkım sürecine dikkat çekti. Devlet kurumlarının çözülmesiyle birlikte toplumun değerlerinin de aşındığını söyleyen Ağırel, CHP İstanbul İl Başkanlığı'na kayyım atanmasını demokrasinin kâğıt üzerinde kaldığının göstergesi olarak değerlendirdi. Ağırel, İstanbul'da bir savcının boğazı kesilerek öldürülmesini ise devletin güvenliği sağlayamadığının en çarpıcı örneklerinden biri olarak yorumladı. Ağırel cezaevlerinde 419 bini aşkın kişinin bulunmasının Cumhuriyet tarihinin rekoru olduğunu hatırlatarak, "Bir yandan suç oranı yükseliyor, öte yandan cezaevleri dolup taşıyor. Ama ne suç azalıyor ne de adalet duygusu güçleniyor. Çünkü sorun bireylerden çok, sistemin kendisinde yatıyor," dedi.

Ağırel şöyle yazdı:

"Türkiye son yıllarda büyük bir yıkım sürecinden geçiyor. Bu yıkım ne sadece bir ekonomik krizle açıklanabilir ne de yalnızca siyasal otoriterleşmeyle. Karşımızda, toplumsal dokunun tamamını sarsan bir çürüme hali var. Devletin kurumları çözülürken toplumun değerleri de aşınıyor.

CHP İstanbul İl Başkanlığı'na kayyum atanması, demokrasinin artık sadece kâğıt üzerinde kaldığını bir kez daha gösterdi. Halkın iradesine yapılan bu müdahale, sadece muhalefeti değil, aslında hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü oy verme hakkı, yurttaş olmanın temel göstergesidir. O hak ortadan kaldırıldığında geriye sadece bir vesayet düzeni kalır.

Bugün yaşadığımız da bu. 'Vesayet düzeni' diyerek gelenler kendi vesayet düzenlerini kuruyorlar. Biz böyle söyleyince de 'Siyasi hegemonyanız bitti kültürel hegemonyanız da bitecek' cevabını veriyorlar. Birbirimizin üzerine hegemonya kuracağımıza hukuk düzeni içerisinde yaşayalım diyoruz anlatamıyoruz.

Bu vesayet düzeninin toplumsal sonuçları ise çok daha vahim. İstanbul'da bir cumhuriyet savcısının boğazı kesilerek öldürülmesi, devletin güvenliği sağlayamamasının en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Bir ülkenin savcısı böyle katledilebiliyorsa, sıradan yurttaşın güvenliği üzerine konuşmak bile anlamsız hale gelir. Dahası, çeteleşmenin arttığı, her gün sokaklarda parayla işlenen infaz görüntülerinin dolaştığı bir ülkede kim kendini güvende hissedebilir?

Kimse de hissetmiyor zaten. Her gün onlarca trafik kavgası, sokak kavgası, laf atma kavgası görüyoruz. Hepsi sudan sebeplerden çıkıyor ama hep bir sinir krizi halinde yaşıyoruz. Patlayacak yer arıyoruz. Yeri geliyor eşimize çocuğumuza bile kötü davranıyoruz.

Neden?

Cezaevleri bu çürümenin başka bir aynası... Haberlere göre 1 Eylül 2025 itibarıyla cezaevlerinde 419 bini aşkın insan bulunuyor. Bu rakam Cumhuriyet tarihinin rekoru. Bir yandan suç oranı yükseliyor, öte yandan cezaevleri dolup taşıyor. Ama ne suç azalıyor ne de adalet duygusu güçleniyor. Çünkü sorun bireylerden çok, sistemin kendisinde yatıyor."

Yazının tamamı için tıklayın.

 

Ağırel şöyle yazdı:

"Türkiye son yıllarda büyük bir yıkım sürecinden geçiyor. Bu yıkım ne sadece bir ekonomik krizle açıklanabilir ne de yalnızca siyasal otoriterleşmeyle. Karşımızda, toplumsal dokunun tamamını sarsan bir çürüme hali var. Devletin kurumları çözülürken toplumun değerleri de aşınıyor.

CHP İstanbul İl Başkanlığı'na kayyum atanması, demokrasinin artık sadece kâğıt üzerinde kaldığını bir kez daha gösterdi. Halkın iradesine yapılan bu müdahale, sadece muhalefeti değil, aslında hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü oy verme hakkı, yurttaş olmanın temel göstergesidir. O hak ortadan kaldırıldığında geriye sadece bir vesayet düzeni kalır.

Bugün yaşadığımız da bu. 'Vesayet düzeni' diyerek gelenler kendi vesayet düzenlerini kuruyorlar. Biz böyle söyleyince de 'Siyasi hegemonyanız bitti kültürel hegemonyanız da bitecek' cevabını veriyorlar. Birbirimizin üzerine hegemonya kuracağımıza hukuk düzeni içerisinde yaşayalım diyoruz anlatamıyoruz.

Bu vesayet düzeninin toplumsal sonuçları ise çok daha vahim. İstanbul'da bir cumhuriyet savcısının boğazı kesilerek öldürülmesi, devletin güvenliği sağlayamamasının en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Bir ülkenin savcısı böyle katledilebiliyorsa, sıradan yurttaşın güvenliği üzerine konuşmak bile anlamsız hale gelir. Dahası, çeteleşmenin arttığı, her gün sokaklarda parayla işlenen infaz görüntülerinin dolaştığı bir ülkede kim kendini güvende hissedebilir?

Kimse de hissetmiyor zaten. Her gün onlarca trafik kavgası, sokak kavgası, laf atma kavgası görüyoruz. Hepsi sudan sebeplerden çıkıyor ama hep bir sinir krizi halinde yaşıyoruz. Patlayacak yer arıyoruz. Yeri geliyor eşimize çocuğumuza bile kötü davranıyoruz.

Neden?

Cezaevleri bu çürümenin başka bir aynası... Haberlere göre 1 Eylül 2025 itibarıyla cezaevlerinde 419 bini aşkın insan bulunuyor. Bu rakam Cumhuriyet tarihinin rekoru. Bir yandan suç oranı yükseliyor, öte yandan cezaevleri dolup taşıyor. Ama ne suç azalıyor ne de adalet duygusu güçleniyor. Çünkü sorun bireylerden çok, sistemin kendisinde yatıyor."

Yazının tamamı için tıklayın.

 

.

Haber Merkezi