Ekonomistler Enflasyon Beklentisindeki Artışı Masaya Yatırıyor

TÜİK, Nisan enflasyonunu açıklayacak. TCMB'nin anketine göre yıl sonu enflasyon beklentisi %29,98'e yükseldi. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi %25,56, 24 ay sonrası ise %17,69 olarak belirlendi. Piyasaların enflasyon öngörüsü yükseliş gösteriyor.

Yayınlanma:
Ekonomistler Enflasyon Beklentisindeki Artışı Masaya Yatırıyor

Burak Abatay BBC Türkçe

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), merakla beklenen Nisan ayı enflasyon verilerini 5 Mayıs Pazartesi günü saat 10.00'da kamuoyu ile paylaşmaya hazırlanıyor.

TÜİK'in bu kritik açıklamasından önce, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) piyasa beklentilerini şekillendiren Nisan 2025 Piyasa Katılımcıları Anketi'nin sonuçlarını yayımladı.

Reel sektör ve finans sektörünün önde gelen 71 temsilcisinin katılımıyla hazırlanan bu anket, yıl sonu enflasyon beklentisinin bir önceki döneme kıyasla belirgin bir artış göstererek yüzde 28,04'ten yüzde 29,98'e yükseldiğini ortaya koydu.

Aynı ankette, 12 ay sonrası için Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) beklentisi yüzde 24,55'ten yüzde 25,56'ya çıkarken, 24 ay sonrası enflasyon beklentisi ise yüzde 17,06'dan yüzde 17,69'a yükseldi.

TÜİK'in daha önceki verilerine göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Mart 2025'te aylık bazda yüzde 2,46 olarak gerçekleşirken, yıllık bazda ise yüzde 38,1'e gerilemişti.

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Hatice Karahan, 24 Nisan'da Washington'da düzenlenen Küresel Görünüm Forumu'nda yaptığı konuşmada, Mayıs 2024'te yüzde 75 gibi yüksek bir seviyede olan yıllık enflasyonun, Mart 2025 itibarıyla yüzde 38,1'e düştüğünü ifade etti.

Karahan, enflasyondaki bu belirgin düşüşün hem piyasa aktörlerinin hem de hanehalklarının beklentileri üzerinde olumlu bir etki yarattığını vurguladı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de 18 Nisan'daki Uluslararası Ekonomi Zirvesi'ne gönderdiği video mesajda, enflasyonun son 10 aydır aralıksız bir şekilde düştüğünü ve bu düşüş trendinin kararlılıkla devam edeceğini belirtti.

Şimşek, "Bu konuda çok güçlü bir siyasi irade ve çok güçlü bir programımız var" şeklinde konuştu.

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye'deki enflasyonun artık yapısal ve dirençli bir nitelik kazandığını vurgularken, para politikasının tek başına yeterli olmayacağına dikkat çekti.

Yeldan, "Enflasyonu tetikleyen ilk unsurlar pandemi ve uluslararası tedarik zincirindeki arz şoklarıydı. Ancak sonrasında, Merkez Bankası'nın 'heterodoks' politikaları ve siyasi müdahalelerle tablo daha da ağırlaştı" dedi.

Yeldan'a göre, enflasyonla mücadele için toplumsal mutabakat içeren, maliyeti yüksek ama hedef odaklı gelirler ve sosyal politikalar gerekiyor.

2023 Haziran'ında Mehmet Şimşek'in bakan olarak göreve gelip ekonomi yönetiminin değişmesiyle "rasyonel politikalara" dönüş vaadi verildiğini hatırlatan Yeldan, bu vaatlerin hayata geçirilemediğini savundu.

Yeldan, Merkez Bankası'nın gecikmiş adımları ve güven kaybı, enflasyonu kalıcı hale getirdiğini belirtirken, kapsamlı bir gelirler ve sosyal politika stratejisi gerektiğini ifade etti.

Koç Üniversitesi'nde ve İngiltere'deki Durham Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan ekonomist Doç. Dr. Cem Çakmaklı, özellikle 19 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılmasıyla yaşanan siyasi gelişmelerin ardından piyasalarda oluşan güvensizliğin, sadece para politikası araçlarıyla giderilemeyeceğine dikkat çekti.

Çakmaklı'ya göre, rezervlerdeki hızlı erime ve Türkiye'nin artan risk primi bu güvensizliği pekiştiriyor:

Çakmaklı, "19 Mart'tan sonra bir kırılma oldu ve bana kalırsa bu pek geçici değil. İlk başta 40-50 milyar dolarlık bir rezerv erimesi yaşandı. Net rezervler şu anda 7 milyar dolara kadar gerilemiş durumda. Para politikasındaki güvenin de işe yaramayabileceği bir pozisyondayız" şeklinde konuştu.

Yeldan, enflasyonla mücadelenin sosyal adalet temelli bir boyutu olduğunu vurguladı.

TÜİK verilerine dayanan hesaplamalarına göre, düşük gelirli vatandaşların yaşadığı enflasyon resmi oranın çok üzerinde:

Yeldan, "Alt gelir gruplarının tüketim kalıplarına baktığımızda – gıda, kira, ulaşım gibi kalemler – bu kesimlerin karşılaştığı enflasyon yüzde 50-60 civarında. Merkez Bankası'nın ilan ettiği yüzde 30'luk oran, bu kesimin mutfağına iki katı olarak yansıyor. Bu koşullarda insanlara 'enflasyonla mücadelede başarılıyız' diyemezsiniz. Yılda bir kez yapılan asgari ücret zammı ile bu güven yeniden kurulamaz. Zamana yayılan, sürdürülebilir sosyal politikalar gerekir" dedi.

Yeldan'a göre, Merkez Bankasının güven kaybı yaşadığı bir ortamda Şimşek'in "kristal küre bize enflasyonun düşeceğini söylüyor" türünden açıklamaları inandırıcı bulunmuyor:

Yeldan, "Sayın Şimşek'in açıklamaları gerçeklikten uzak. Ekonomik güven tahrip edilmişken, sadece beklenti yönetimiyle bu iş yürümez. Merkez Bankası'nın politika faiziyle sınırlı çözümleri, ne içeriden gelen şoklara – örneğin 19 Mart krizi – ne de dışarıdaki jeopolitik sarsıntılara karşı yeterli olacaktır" diye ekledi.

Doç. Dr. Çakmaklı'ya göre Türkiye'de sıradan vatandaş, enflasyonun düşeceğine dair inancını kaybetmiş durumda.

Çakmaklı, bunun temelinde sadece ekonomik veriler değil, aynı zamanda mevcut politik atmosferin de yattığını vurguladı.

Çakmaklı, "Vatandaş, devamlı politik şok geldiğini biliyor. Böyle bir ortamda geniş toplum kesimlerini enflasyonun tek haneye ineceğine inandırmak çok zor. Ya politik yapıyı düzelteceksiniz ya da uzun süreli bir resesyon olacak. Ancak hükümetin bu ikinci seçeneğe izin vermesi imkânsız" şeklinde konuştu.

Çakmaklı, "Kamu tarafı enflasyonun o kadar da düşmesini istemiyor olabilir. Enflasyon, devletin borçlarını daha kolay ödemesini sağlar. Vatandaş da bence alttan alta bunu biliyor" dedi.

ENFLASYONDA BEKLENTİLER VE GÜVEN SORUNU

Uzmanlara göre Türkiye'nin enflasyonla mücadele edebilmesi için ekonomi politikalarının tüm toplumu kapsayan adil bir mutabakatla yürütülmesi gerekiyor.

Ancak mevcut siyasal atmosferin bunu sağlayacak iradeye "sahip olmadığını" savunan Yeldan, gelirler politikasının bir maliyet yarattığını ve bu maliyeti kimin üstleneceği konusunda netlik gerektiğini vurguladı.

Yeldan, üst gelir gruplarına ve finansal sermayeye yük bindirecek bir düzenlemenin şart olduğunu ancak hükümetin böyle bir stratejiyi oluşturacak ne gücü ne de vizyonu olduğunu savundu.

EKONOMİK PROGRAM SONA MI YAKLAŞIYOR?

Çakmaklı'ya göre, mevcut ekonomik program artık sonuna yaklaşıyor olabilir. Çünkü yapısal kırılmalar, rezerv kayıpları ve artan döviz talebi, programın sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor:

Çakmaklı, döviz talebi devam ederse ya faizin artırılacağını ya da eksi rezervlere geçileceğini belirtirken, yazın turizm gelirlerine güvenildiğini ancak bunun sürdürülebilir olmadığını düşündüğünü ifade etti.

Çakmaklı, eğer ekonomik verilerde düzelme görülmezse, enflasyonun daha yüksek seyretmesine göz yumulacağı, büyümeye odaklı yeni bir program açıklanabileceğini söyledi.

Haber Merkezi